TRAFİK KAZALARI NEDENİYLE TAZMİNAT
Karayollarında herhangi bir nedenle meydana gelen trafik kazalarında yol kusuru bulunması veya gerekli uyarı levhaları bulunması zorunluluğuna rağmen idarece bu yükümlülükler yerine getirilmediği takdirde meydana gelen kazanan zarar gören kişilerce idare aleyhine tazminat davası açılabilir.
Trafik kazaları nedeniyle açılan davalar olay içeriğine göre idare mahkemelerinde açılabileceği gibi adli mahkemelerde de açılabilir.
Nitekim Danıştay Danıştay 15. Daire Başkanlığın E:2015/7113, K: 2016/417 sayılı kararı;
“Özel hukuktaki araç işletenin hukuki sorumluluğundan değil, 6001 sayılı Yasada karayollarının emniyetle kullanılmalarını sağlayacak şekilde sürekli bakım altında bulundurmak, bakımını yaptırmak, onarmak, onarımını yaptırtmak, işletmek, işlettirmek, temizliğini yapmak, yaptırmak ve trafik güvenliğini sağlamak şeklinde öngörülen görevlerin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği, dolayısıyla yürütülen hizmetlerin kusurlu işletildiği, meydana gelen zararda hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklanmakta olup, buna göre davanın görüm ve çözümü idare mahkemelerine aittir..”
T.C. Anayasa’sının 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Doktrinde, idarenin hukuki sorumluluğu kamu hizmetlerinden doğan zararların karşılanıp giderilmesini amaçlayan hukuki bir kurum olarak tanımlanmaktadır.
İdarenin hukuki sorumluğundan bahsedebilmek için ise, ortada bir zararın bulunması ve bunun idareye yükletilebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir deyişle zararla idari işlem ve eylem arasında bir illiyet (nedensellik) bağı bulunması gerekir. Daha açık bir anlatımla idari işlem veya eylem, zararın gerçek nedenini oluşturmalıdır. Ayrıca, olayda idarenin bir hizmet kusurunun, yani kamu hizmetinin kötü veya eksik işlemesi, veya hiç işlememesi durumlarının bulunduğunun ortaya konulması veya olayda kusursuz sorumluluk hallerinden birisinin bulunması gerekir.
Örneğin;
xxx… karayolunun 100. km’sinde meydana gelen trafik kazasında kişinin yaralanması veya anne/baba/çocuk gibi yakınlarının zarar görmesi/yaralanma/ölüm gibi durumların varlığı halinde eğer söz konusu yolda gerekli bakım ve onarım ile işaretlemelerin yapılmadığı kaza tespit tutanağında veya konuyla ilgili başlatılan ceza yargılama sürecinde veya Adli Tıp Kurumu tarafından konuya ilişkin düzenlenen raporlarda ortaya konulmuş ise idarenin kusurlu olduğu açık olacaktır.
Bu noktada; tarafların kusur durumu Karayolları Trafik Kanunun 47. maddesinin (d) bendi ve aynı Kanunun 52. maddesinin (a) bendi uyarınca değerlendirilmelidir.
Eğer idarece gerekli trafik işaret ve ikaz levhalarını konmaması yolun bakım ve onarımının yapılmaması açıkça meydana gelen kazadan zarar gören kişilerin zararlarının karşılanması yukarı da yer verilen mevzuat gereği zorunludur.
Nitekim; Danıştay 15. Daire Başkanlığının E: 2014/532, K: 2017/993 sayılı kararı;
“ Davacı sigorta şirketince …… sayılı poliçe ile sigortalanan………………….e ait …………….plakalı aracın, 08.02.2010 tarihinde karıştığı kaza nedeniyle ortaya çıktığı ileri sürülen 10.000,00 TL maddi zararın sigortalı araç sahibine ödeme tarihi olan 30.03.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda; … 4. İdare Mahkemesi’nce; Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nce düzenlenen ve yolun 10 mt. genişlikte, çift istikametli, asfalt kaplama olduğu, olayın gece saatlerinde meydana geldiği ve havanın yağışlı, zeminin ıslak olduğu, yolda çukurların oluştuğu, bunlardan 2 adedinin 2 mt. genişlikte, bir tanesinin 5-6 mt. genişlikte ve 7 adet de küçük ebatlı çukurların oluştuğu, içinin su birikintili ve derinliklerinin 25-30 cm olduğu, gidişe göre yolun solunda 8 mt. genişlikte banket ve yaya kaldırımının bulunduğu, meskun mahal ve kavşak mevkiide meydana geldiği ve aydınlatmaların bulunduğu, sigortalı araç sürücüsü ………her ne kadar gece koşullarında yağışlı havada yol üzerindeki su birikintisinin altının çukur olabileceğini öngörmesi mümkün değilse de, meskun mahal ve kavşak mevkii olan olay mahallinde yavaş ve kontrollü biçimde yağışlı hava koşullarına uygun şekilde ve hızda aracını sevk etmeyerek su dolu çukura girdiğinde direksiyona hakim olamayarak sebebiyet verdiği kazada dikkatsiz ve özensiz şekilde araç kullandığı, yolun yapım, bakım ve onarımından sorumlu davalı idarenin yolu kullananların seyir emniyetini bozmayacak koşulları tam ve sürekli olarak sağlamayarak oluşan kazaya zemin hazırlamakta hizmet eksikliği nedeniyle kazaya sebebiyet verdiği ve davacı taraf sürücüsü ……….. %50 ve davalı ‘nün de %50 kusurlu olduğu yönünde kanaat bildiren 02.08.2011 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak, davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 10.000,00 TL’nin başvuru tarihi olan 06.08.2010 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesi yolunda verilen kararın,
…..
Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin reddine, … 4. İdare Mahkemesi’nin … tarih ve … sayılı kararının ONANMASINA, …01/03/2017 tarihinde” karar verilmiştir
Ayrıca olay nedeni ile zarar gören kişilerin manevi zararlarının da karşılanması gerekmektedir. Manevi tazminat, temelde gerçek bir tazmin aracı olmayıp doğrudan doğruya bir manevi tatmin aracıdır. Bir idari eylem ve işlem nedeniyle manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve bu nedenle elem ve ıstırap duyan, yaşama zevki azalan kişiye bir miktar para verilerek, onun bu yoldan tatmin edilmesi manevi tazminat kurumunun temel aracıdır
Nitekim; Danıştay 15. Daire Başkanlığının E: 2015/1774, K: 2019/509 sayılı kararı;
“Davacının 20.09.2009 tarihinde meydana gelen trafik kazasında yaralanarak %79 oranında iş gücü kaybına uğraması sonucunda uğradığı geçici ve kalıcı iş gücü kaybından doğan maddi kaybının hesaplanması için mahkemece alınan aktüerya bilirkişi raporunda, idarenin %10 kusur oranı ve asgari ücret üzerinden hesaplama yapıldığı, toplam 26.708,53-TL olarak tespit edilen miktara faiz yürütülmeden toplam maddi tazminatın tespit edildiği, mahkeme tarafından 26.708,53-TL maddi ve 3.000,00-TL manevi tazminatın davalı idare tarafından davacıya ödenmesine karar verildiği, faiz konusunda bir hüküm kurulmadığı anlaşılmıştır.
Durum böyle olunca, davacının dava dilekçesinde maddi ve manevi tazminat miktarına kaza tarihinden itibaren faiz talep ettiği dikkate alındığında, mahkemece kabul edilen maddi ve manevi tazminat miktarına, davacının idareye başvuru tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, faiz konusunda hüküm kurulmaması yönündeki Mahkeme kararının bu kısmında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Bu itibarla, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarına faiz yürütülmesi hususunda bir karar vermeyen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.” Şeklindedir.